Haber

Çanakkale’deki Orman Yangını Sonrası Bölgede Avcılık Faaliyetleri Yasaklanmadı.

Haber: CEREN BALA TEKE – KAMERA: DURSUN ALKAYA

Doğa Araştırmaları Derneği (DAD) Genel Müdürü Osman Fazilet, Çanakkale’de yaşanan orman yangınının ardından bölgede avcılık faaliyetlerinin ve yaban hayatının devam etmesini değerlendirdi. Erdem, “Çanakkale’de büyük bir yangın yaşadık. Sivil toplum kuruluşları Bakanlıktan, Çanakkale’de Boğaz’ın Anadolu yakasında avlanmanın yasaklanmasını talep etti. Şu ana kadar bir ses çıkmadı. İki gün sonra avcılar akın etti. Bitişikteki ormanlık alan.En az 4-5 avcı avlanıyor.Yangından canı pahasına kurtulanlar ve panik yapanlar kendilerine yeni bir yaşam alanı bulmaya, beslenmeye, güvenli bir ortam bulmaya çalıştıkları için oraya gittiler. Telaşlı bir ortamda kendi haline bırakmak daha iyidir. Bu kadar büyük bir yangından sonra böyle bir alanda avlanmak kabul edilemez. Orada o işi yapan arkadaşlar da ne yaptıklarını düşünsünler. Ancak bizim isteğimiz hayvan vermek. Özellikle bu büyük yangınlardan sonra yaşama şansı. Bölge adına avlanmanın yasaklanması. Avcılar kendi gelecekleri açısından düşünseler bile yapılacak en doğru şey budur” dedi.

Doğa Araştırmaları Derneği (DAD) Genel Müdürü Osman Fazilet, av sezonunun başlaması, Merkez Av Kurulu’nun yapısı, Türkiye’de ve dünyada yaban hayatının geldiği nokta ve yangın sahalarının avcılara açılmasıyla kamuoyundaki yansımalarını değerlendirdi. Orman yangınlarının ardından ANKA Haber Ajansı’na başvurdu. Fazilet şunları söyledi:

“Başta söyleyeceğim son şeyi söylemek istiyorum. Bu ülkede yaban hayatının toparlanması için avcılığın tamamen yasaklanması gerektiğini düşünüyorum. En azından belirli bir süre için kesinlikle yasaklanmalıdır. Yaşadığımız yüzyılda tüm dünya büyük bir yok olma krizi içinde. Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Birleşmiş Milletler Hükümetleri Orta Bilim Politika Platformu’nun 2020 yılında hazırladığı bir rapor var. Raporda memelilerin, kuşların, sürüngenlerin ve amfibilerin yüzde 60’ının yok olduğu belirtiliyor. Bu azalma süreci ne yazık ki her yıl daha da artıyor.Çeşitli insan faaliyetleri nedeniyle 10 yıl içinde 1 milyona yakın canlı türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı belirtiliyor.Ülkemizde de durum pek farklı değil Dünyadan bakıldığında durum daha da kötü.. Alışılmış olan bu hızlı nüfus artışı hem doğal yaşam hem de yaban hayatı üzerindeki baskıyı artırıyor.Son 70 yılda mera alanlarımızın yüzde 60’ından fazlasını kaybettik. Bunların büyük bir kısmı tarım alanına dönüştürüldü, bir kısmı konut alanına dönüştürüldü, bir kısmı da altyapı yatırımları için kullanıldı. Geçmişte bunlar yaban hayatı için çok pahalı yaşam alanlarıydı. Orman alanlarımız çeşitli nedenlerden dolayı her geçen gün daralmaktadır. Sularımız kirlendi. Marmara Denizi bile kusmaya başladı. Önümüzdeki yıllarda daha fazlasını yaşayacağımız öngörülüyor. Bunda her zamanki gibi denizlerin ısınması ve küresel iklim değişikliğinin etkisi var. Değerli nehirlerimiz; Mengene, Menderes, Seyhan ve Ceyhan. Aslında hepsine baktığımızda çoğuna ulaşmaktan korkuyor insan. O oldu.

“SUlak alanlarımızın büyük bir kısmını kaybediyoruz”

Sulak alanlarımız yaban hayatı için çok değerli yaşam alanlarıdır. Özellikle su kuşları ve balıklar açısından ama son 70 yılda bunların yüzde 60’ından fazlasını kaybettik. Bugün var olanı saymak çok daha kolay olurdu. Geriye kalanların hepsinde maalesef ekolojik denge bozuldu. Suları kirlendi, ekolojik ilişkiler bozuldu. Manyas, Uluabat, Beyşehir ve Eğirdir gölleri halen mevcut ancak eski doğallığını kaybetmiş durumda. 5-6 yıl önce Beyşehir’e gitmiştim. Balıkçılar şunları söyledi: ‘Elli yıl önce 2 bin aile geçimini balıkçılıktan sağlıyordu. Bugün balık olmadığı için balıkçı balığa çıkamıyor. Bunun farklı nedenleri var. Sulak alanlarımızın büyük bir kısmını kaybettik. Yaban hayatı habitatları küçüldü.

“İNSANLAR OK VE YAYLA AVLANMIYOR. SİLAH ENDÜSTRİSİ ÇOK GELİŞTİ. YABAN HAYATINI OLUMSUZ ETKİLİYOR”

Yaşımdan dolayı ülkemizin son 50 yılını yeterince bilenlerdenim. 35 yılın 15 yılı Çevre Bakanlığı’nda, geri kalanı ise dernek bünyesinde Türkiye’nin doğasının korunması için çaba harcayarak geçti. Bu süre zarfında tüm dünyada olduğu gibi yaban hayatına karşı da büyük değişimler yaşadık. Mesela dağlarımızdan yaylalarımıza, meralarımızdan sulak alanlarımıza, ormanlarımızın en ücra köşelerine kadar insanların ulaşamadığı yer yok. Avcılık açısından; İnsanlar artık ok ve yaylarla avlanmıyor. Silah endüstrisi inanılmaz bir hızla gelişti. Silah sayısı çok arttı. Kimyasal gübreler, pestisitler; Tarımın modernleşmesiyle hayatımıza girdi. Bunlar yaban hayatını da olumsuz etkiledi. Türkiye’de son 70 yılda yaban hayatının yüzde 50’sinden fazlasını kaybettik.

“MERKEZ AV KOMİSYONU YAPISI İTİBARİYLE YABAN HAYATI LEHİNDE KARAR ALINMASINA İZİN VERMİYOR”

Merkezi Av Komisyonu’nu (MAK) iki açıdan değerlendireceğim. MAK doğası gereği yaban hayatının korunması yönünde karar alınmasına olanak sağlayan bir komisyon değildir. 2021 yılına kadar 21 kurum temsilcisinden oluşuyordu. Bunlardan 10’u avcı temsilcisi, geri kalan 9’u ise kamu kurumu temsilcisi, bir bilim insanı ve yaban hayatı lehine ses çıkarabilecek bir sivil toplum kuruluşuydu. Ekim 2020’de yapı değişti. STK’ların ve bir grup siyasetçinin çabalarıyla sayı 21’den 25’e çıkarıldı. Sivil toplum kuruluşu sayısı 1’den 3’e, bilim insanı sayısı da 1’den 2’ye çıktı. Burada yine çok büyük bir rakam var. Avcıların baskısı. Tüm kararlar avcıların lehinedir.

“MERKEZ AV KOMİSYONU KARARLARI BİLİMSEL DEĞİLDİR”

2021 yılında Doğa Araştırmaları Derneği, Doğal Hayatı Savunma Vakfı, Natura Derneği ve Niğde Çevre Savunma Eğitim Derneği olmak üzere 4 kuruluş katılım gösterdi. Bazı kararlara şerh koyduğumuz için sonradan aramadılar. Bakanlığın talepleri doğrultusunda karar alınması halinde davet edilir. MAK kararları bilimsel değildir. Bilimsel olabilmesi için oradaki yaban hayatıyla ilgili bilgilerin yeterli ve sağlıklı olması gerekiyor. Maalesef ülkemizde bu durum söz konusu değil. Son dört yılda çok tartışılan iki kuş türünden örnek vereceğim. Bunlar; elmalı patka ve üveyk. Elmabaş Patkan’ın nüfusu son 20 yılda yüzde 50 azaldı. Üveilerde son 140 yılda yüzde 78’lik bir azalmadan bahsediliyor. Buna rağmen Türkiye’de avcılık yasaklanmadı. Bu yılın MAK kararlarını inceledim. Bu iki tür açısından. Üveyik sadece Kars’ta yasak, sanki sadece Kars’ta nüfusu azalıyor ama Türkiye’nin diğer yerlerinde bir sorun yok. Elmabaş patkası da aynı şekilde, sadece Aksaray ve Antalya’da yasaklı. Diğer illerde avcılık serbesttir. Keşke 4 yıl içinde bu türler üzerinde sivil toplum kuruluşları ve avcılar da dahil olmak üzere bilim insanlarıyla işbirliği içinde bilimsel çalışmalar yapılsaydı. Türkiye’deki nüfusları ise belirlendi. İşte o zaman MAK kararları bilimsel olur. Maalesef orada kim daha baskınsa onun lehine kararlar alındı. Bunun mutlaka değişmesi gerekiyor ama tüm bunları tartışmanın ötesinde yaban hayatı lehine karar vereceksek; Türkiye’de avlanmanın en azından belli bir süreliğine yasaklanması faydalı olacaktır.

“AVCILIK ÇANAKKALE BÖLGESİNDE BİR VEYA İKİ YIL AVLANMAZSA BÜYÜK FELAKETLER OLMAZ”

Çanakkale’de büyük bir yangın yaşadık. Sivil toplum kuruluşları Çanakkale’de boğazın Anadolu yakasında avlanmanın yasaklanması için Bakanlıktan talepte bulundu. Şu ana kadar rastgele bir ses yok. Muhtemelen yasaklamak istemiyorlar. Teknoloji de ilerledi ve olup biten her şeyi takip etmek mümkün hale geldi. Yangından iki gün sonra avcılar bitişikteki ormanlık alana akın etti. En az 4-5 avcı avlanıyor. Yangından çaresizce ve panik içinde kaçanlar kendilerine yeni bir yaşam alanı bulmaya, beslenmeye, iman yeri bulmaya çalıştıkları için oraya gittiler. Bu panik, telaşlı durumda hayvanı yalnız bırakmakta fayda var. Bu kadar büyük bir yangından sonra böyle bir bölgede avlanmak kabul edilemez. Orada o işi yapan arkadaşların da ne yaptığını düşünmesi lazım. Ancak talebimiz özellikle bu büyük yangınlardan sonra hayvanlara yaşam şansı verilmesi için bölgenin avlanmanın yasaklanmasıdır. Eğer avcılar Çanakkale bölgesinde bir-iki yıl avlanmasalardı muhtemelen büyük bir felaket yaşanmayacaktı. Avcılar kendi gelecekleri açısından düşünseler bile bu doğrudur.

“UÇAMAYANLAR VE HIZLI KOŞANLAR YANDI”

Bu çok büyük bir felaket. Uçamayanlar ve çok çabuk kaçamayanlar yakıldı. Günlerce sosyal medyada bir görsel ortaya çıktı. Bir karaca çaresizce yangın alanından kaçıyor. Karaca aslında çok çekingen bir hayvandır. Paniğe kapılan insanların üzerine doğru koşuyor. Hayvanların yangından uzak bir bölgeye gitmesi konusunda söylenecek iki şey var. Onlardan biri; o bölgede yaşayan hayvanlar var ve yoğunlukta artış var. İkincisi ise yangından kaçan hayvanlar panik içerisinde. Eğer yer bulma, besleme ve yavru sahibi olma aceleleri varsa; onları korumak için. Böyle bir ortamda hayatta kalabilmeleri için yalnız bırakılmaları gerekiyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu